uykum Kaçtı
Nasrettin Hoca, gece kuşu olmamış ama biraz da ona benzemiş. Anlayacağınız sevgili Hoca'mızı uyku tutmaz olmuş. Bu kadarı iyi de Akşehir'in o daracık sokaklarında bir o yana bir bu yana hayalet gibi dolaşmasına ne demeli?
Yine böyle bir gün, gecenin bir yarısı sokakta subaşıyla burun buruna gelmezler mi? Subaşı meraklı gözlerle Hoca'yı iyice tanıyana kadar süzdükten sonra:
— Hoca demiş, bu saatte ne arıyorsun? Hoca ne güzel söylemiş:
— üykum kaçti da onu!
Nasrettin Hoca - Davetiye
Nasrettin Hoca'nın komşusunun oğlu evlenirken , hocadan birkaç kişiye davetiye götürmesini ister. Hoca , kibir sahibi ve kendini beğenen birisi olarak tanınan bir zenginin davetiyesini vermeye gider. Hocayı gören zengin marur bir şekilde derki :
- Davetiye dağıtmaya iyi bir insan bulamamışlar mı?
Hoca sakin bir şekilde cevap verir.
-İyi insanlarda vardı , ama onlar iyi insanların davetiyelerini vermeye gittiler.
Tanrı Misafiri
Akşehirde dolaşan , ne yaptığını , nerde yatıp kalktığını kimsenin bilmediği bir oğlancağız varmış. Sicil de ahvali de hani pek beyaz değilmiş. Hırlı gürlü birisiymiş . Bir gece vakti hoca'nın kapısını çalıp:
- Efendi , Tanrı misafiriyim , demez mi!
Hoca gayet sakin :
-Yalnış kapıyı çaldın evlat demiş , misafir Tanrının misafiri de ev Tanrının evi değil!
Nasrettin Hoca - Salı Namazı
Hoca , cüppeyi giyinmiş , sarığı sarınmış Karakaçan'a binmiş. Yolda bir ahbabı :
- Hayrola Hoca'm demiş , nereye böyle ?
- Cuma'ya gidiyorum
- Nasıl olur Hoca'm , bugun salı!
Hoca Karakaçan'ı gösterip :
- Bu emektarın işi belli olmaz demiş , ancak yetişirim.
Utancımdan Saklandım
Nasreddin Hoca'nın evine hırsız girmiş. Girmiş girmesine de ev tam takır, kuru bakir. ilaç için çalacak bir şey yok. Eyvah, hırsıza mahcup olacağım diye düşündüğünden midir nedir; Hoca bir dolaba saklanmiş. Hırsız, oraya bakarken buraya bakarken, dolabi açınca Nasrettin Hoca'yu karşısında görmez mi!
— Sen... demeye kalmadan Hoca sözü hırsızın ağzından almış:
— Korkma ahbap, demiş, çalacak bir şeyler bulamayacağın için utancımdan saklandım!
Hoca'nın pek adeti de değil ya, bir gün Akşehir Gölü' ne hanımıyla çamaşır yıkamaya gitmişler. Hanım yıkıyor, Hoca seriyor derken bir kara kuzguncuk ok gibi atıp sabunu kaptığı gibi havalanmış. Kadıncağız ah vah etmeye kalkınca Hoca:
— Boşver hatun, demiş, ne sızlanip duruyorsun, o bizden kirli, temizlensin gariban!
Nasrettin Hoca Vermeye Gönlüm Olmayinca
Tahir ağa bir gün yine
nasrettin hoca'nın kapısını çalıp ip istemiş.
Hoca:
- Kusura bakma komşu, demiş. Bizim hanım ipe un sermiş , onun için veremeyeceiğim.
- Aman hocam , hiç öyle şey olur mu , ipe un serildiğini ilk defa senden duyuyorum.
Hoca hiç istifini bozmadan :
Kıyamet Zamanı
Hoca'ya:
— Kıyamet ne zaman kopacak, diye sormasınlar mı?
— Hangi kıyamet, demiş, Hoca?
— Hoca'm, demişler, biz bir tane biliyoruz, kaç tane kıyamet var?
— Sizin bildiğiniz kıyamet başka, demiş Hoca. Benim bildiğim iki kiyamet var; hatun ölünce küçüğü, ben ölünce büyüğü kopacak!
- Canım , ne var bunda vermeye gönlüm olmayınca bal gibi serilir!
Borcuna Sadık Müşteri
Bizim Nasreddin Hoca'nin yapmadığı iş olur mu? Bir dönem de pazarda meyve sebze satmaya başlamış. Sizlere ömür, vefat eden bir ahbabının hanımı, tezgahına gelerek narlara, incirlere, şeftalilere bakmış; hepsinin fiyatını sormuş. Lakin, ne alıyor ne de tezgahm önünden ayrılıyormuş. Hoca, kadına:
— Hele şu incirden bir tat, demiş... Parasi kolay, bugün olmazsa yarın ödersin.
— Yok tadamam, demiş kadın, niyetliyim de. Yedi yıl önceden oruç borcum vardi, onu ödüyorum! iyi görünüyor, sen üç beş okka tart bundan!
Söylediğine bin pişman:
— Tanrı'ya borcunu yedi yıl sonra hatirlayan kişi, demiş, kula borcunu tanır mı?
Boğazımda Yangın Var
Nasreddin Hoca bir gün yemekte ihtiyatı elden bırakmış. Cok acıktığından mı, yoksa üşüdüğünden mi bilinmez; yüzüne tüten sütlü bulgur tasını ağzına dayadığı gibi içmeye kalkmış. Kalkmış ama tası elinden fırlatmasıyla soluğu kapıda alması bir olmuş. Bir yandan avuç avuç kar yutuyor, bir yandan bağırıyormuş:
— Yetişin ey Müslümanlar, boğazımda yangın var.
Bize Niye Uğramıyor?
Elde dedikodu mu yok; Hoca'nın yolunu çeviren bir kara dilli:
— iki gözüm Hoca, senin hatun bir günde kirk kapının ipini çekiyor, sabahtan akşama geziyor, deyince bizim Hoca, itiraz etmiş:
— Vallahi benim zerrece haberim yok, öyle olsaydi bizim eve de uğrardı!
Biraz da Ben Öleyim
Hoca'yı bir ahbabı iftara davet etmiş. Sofra tamam kurulmuş, kulaklar ezanda iken ortaya iftar aşı konmuş. Ev sahibi kepçe gibi bir kaşık alırken, Hoca'ya da çay kaşığına yakın bir kaşık vermişler. Ezan okunur okunmaz ev sahibi o kocaman kaşıkla peş peşe iftar aşını cennetlik mideye indiriyor, her seferinde "Oh, öldüm!" diyormuş.
Hoca bakmış olacak gibi değil; yemek bitti bitecek, bitmese bile bu küçücük kaşıkla sahura kadar yese iftarı edemeyecek. Sonunda dayanamayıp o kocaman kaşığı adamın elinden kaptığı gibi yemeğe daldırmış:
— Senin öldüğün yeter, biraz da ben öleyim!
Dünya Kaç Arşın?
Bir gün Hoca'ya sormuşlar:
— Hoca'm, dünya kaç arşın?
Tesadüf bu ya, o sırada yoldan bir cenaze geçiyormuş.
— Bakın demiş, dünyanın kaç arşın olduğunu öğrenen biri gidiyor.
Düşünme Derin
Nasreddin Hoca'nın sağlıklı, her zaman neşeli haline gıptayla bakan birisi:
— Hoca'm, maşallahın var, yüzünden kan dalıyor. Neşenden hiçbir şey kaybetmiyorsun, demiş, bunun sırrı ne?
Hoca o babacan tavrıyla:
— Sır filan değil, demiş, Lokman Hekim'in öğüdünü tutuyorum:
Ayağını sıcak tut, başını serin.
Kendine bir iş tut, düşünme derin.
Ekmek Arası Kar
Hoca'ya, iki geveze Akşehirli:
— Efendi, demişler, senin gibi büyük adamların mutlaka bir icadi olur. Sen neyi icat ettin?
Madana süküt gibi cevap olmaz ama, bunlar başka. Mutlaka bir şey demeli:
— Karla ekmek yemeyi icat ettim ama demiş Hoca, ben de pek beğenmedim!
El, Elin Eşeğini Türkü Söyleyerek Arar
Hoca'nın komşusunun eşeği kaybolmuş. Herkes bulmak için dört bir tarafa dağılmış. Hoca da aramaya kalkışmış. Ancak, Hoca dağ bayır eşek ararken türkü söylüyormuş.
— Hoca, demişler, ne yapiyorsun böyle?
— Komşularım, demiş Hoca, el, elin eşeğini türkü söyleyerek arar!
Nasrettin Hoca - Ya üstünde ben olsaydım
Nasrettin hoca birgün eşşeğini kaybetmiş. Yitiğini arıyor ama şükrederek arıyormuş.
- Hocam demişler, insan hiç eşşeğini kaybettiğine şükreder mi?
-Eder tabi demiş hoca , ya üstünde ben de olsaydım !